17 Mart 2012 Cumartesi

Yalın - Cosmogirl Dergisi Röportajı!


Tarih:01-05-2005
Cosmogirl Dergisi
Nilüfer Karacığan
Başlık: Nice albümlere
‘Bir Bakmışsın’ı alıp, şöyle oturup kanepeye ayaklarını uzat. Günün hangi saati olduğunun hiçbir önemi yok, ruh halinin nasıl olduğunun da. Sadece dinle! Çünkü; başka hiçbir şey sana Yalın’ın yumuşacık, duygu yüklü parçaları kadar huzur vermeyecektir.
Ne zaman başladın ikinci albümün hazırlıklarına?
Birinci albümün konserleri devam ediyorken, aralık başında ikinci albüme hazırlanma sürecine girdik. Ondan itibaren birinci albümün promosyonunu durdurduk. Zaten birinci albüm piyasada yok. Plak şirketimle yaşadığım bir talihsizlik oldu. Albüm yoktu ama konserler devam ediyordu!
Ara vermene rağmen, müzik kanallarında kliplerin, radyolarda parçaların hep yayınlandı ve kimse de "eskidi artık gözüyle" bakmadı. En azından ben öyle düşünüyorum...
Sonuçta klip çekildiğinde bir yenisi gelene kadar dönüyor diye biliyorum. Şimdi yeni klip gelince ki mesela en son ‘Günaydın’ vardı, bir süre daha yayınlarlar, sonra klibi geri çekerler herhalde.
İkinci albüm çabuk geldi, tam bir yıl sonra...
Prodüktörüm Selim Öztürk’le almış olduğumuz karardan ötürü böyle oldu. 2003 yılında, daha ilk albüm çıkmadan önce peş peşe albüm yapmayı planladık. Çünkü çok çabuk albüm tüketen ülkeyiz. Sadece albüm değil, herşey çabuk tüketiliyor aslında. İki albüm arasını açmamamın birinci nedeni buydu. İkinci neden de, ilk albümün piyasada olmamasıydı. Sadece dört ay satışı yapabildi birinci albümün.
Çok yazık olmuş, ikinci albüm nasıl oldu?
Mantık olarak birinci albümden çok farklı olmadı. Ama sound olarak üzerine çıkmaya çalıştık ve onu başardığımıza inanıyorum.
Albümdeki göz ağrın hangisi?
Her albümde bir tane favorim vardır, bu albümde de ‘Keşke’. Bittiğinde çok heyecanlandım, hakikaten çok önemli o şarkı benim için.
İlk klibi hangi parçaya çekeceksin?
‘Küçücüğüm’e.
Konsept nasıl olacak?
Daha çok bir evin içinde geçecek ama evin içini biz yapacağız tabii ve benim ön planda olacağım bir klip olacak. Çekmiş olsaydık daha detaylı anlatabilirdim aslında.
Albümü iki kere dinledim baştan sona ve parçaların sözlerine takıldım. Mesela ‘Küçücüğüm’de; "Ne olur çok uzaklara gitme, gidersen öleceğim" diyorsun... Giden gittiği için kıymetli olmuyor mu sence? Gitmese ve yanında kalsaydı belki de sen bu sözleri yazmayacaktın bile...
Bu aslında duruma göre değişir. ‘Gitme’ dediğin, ‘Ne olur çok uzaklara gitme’ dedirtiyorsa sana, o zaten gitmesin. Değerlidir...
Diğer takıldığım söz, ‘Keşke’ parçandaki ‘Aşkta oyunlar oynamasaydık’ oldu. Sence aşkta oyun oynanıyor mu? 
Kesinlikle oynanıyor. Ben bunu zaten birinci albümden beri söylüyorum.
Sen yaşadıklarından esinlenerek yazıyorsun değil mi şarkı sözlerini?
Tabii ki. Profesyonellik ne gerektiriyor bilmiyorum ama ben hissederek yazanlardanım. Yaptığım bütün şarkıların muhakkak bir yaşanmışlığı var bende. Bir şarkı sadece bir kişiye olmasa da bir yaşanmışlık var. Yani orada hep aşkla ilgili, sevgiyle ilgili fikirlerim var. Oyunlar oynamasaydık da öyle bir şey. Aşkın içinde, iki tarafın da çok fazla oyunlar oynadığına inanıyorum ben.
Peki o zaman mutlu olunabiliyor mu sence? İki taraf da içinden geldiği gibi davransa, kendini kasmasa, tutmasa daha iyi olmaz mıydı acaba?
Yani aşk bence daha rahatsız bir duygu. ‘Eyvahlar Olsun’ şarkısında da belirttiğim gibi...
Şarkılara göre konuşmaya başladık...
Dediğim gibi ferahlık vermez aşk. Mutlu edeceği zaman da vardır, üzeceği zaman da. Bir gün mutlu eder, ertesi gün mahveder. Ben böyle düşünüyorum. ‘Aşk Rahatsızlanmakmış’ diyorum; ‘Eyvahlar Olsun’da. Hatta onun ilginç bir hikayesi de vardır. Web sayfama mailler geliyor info@yalinonline.com’a ben de okuyorum onları, elimden geldiğince cevap yazmaya çalışıyorum. Uzun zamandır bana yazan bir hayranım vardı. Hayatını anlatıyor bana hep. Bir mailinde: "Beş gün önce hayatımda aşk meşk yoktu, bomboş yaşıyordum, keyifsizdim, şimdi aşık oldum, daha da keyifsiz oldum" yazmış. Ben de: "Aşk rahatsızlanmaktır zaten, boş ver takma kafana." dedim. Oradan başladı şarkının yazılması.
Zaten ilişki içersinde sevdiğin kişiyle çok mutlu uyumlu olsan, herşey dört dörtlük olsa, sıkılmaz mısın?
Ben herkesin öyle dört dörtlük olup, sonsuza kadar beraber yaşayabilecekleri bir ortam olacağına inanıyorum. Ruh eşi mi demeliyim bilmiyorum ama herkesin bir tane var, o zaman sıkılmazsın, mutlu olursun işte. Onu bulmak lazım. Aşkı yaşamadan evlenmemek lazım, sonra o sevgiye dönüşür diye düşünüyorum. Evlenirsin ve sonsuza kadar mutlu olursun ve gözün hiçbir şey görmez.
Aşkı nasıl yaşarsın?
İlk oluş anı var ya, ama yalancı aşklar vardır ondan bahsetmiyorum... Hani çok etkilenirsin, aşık oldum dersin ama o sadece bir beğenmeden ibarettir. O değil de, ciddi bir durum varsa; o benim için keyiftir. Acısını bile keyifle yaşarım. Hayattaki en güzel şey, herşeyi unutup bir şeye konsantre olabilmektir bence. Onun için gitar çalmayı, beste yapmayı seviyorum. O an başka bir şey düşünmüyorum çünkü.
Sahnedeyken herkes sana konsantre olmuş seni dinlerken, aklına başka şeyler geliyor mu?
Geliyor tabii canım. Ama tabii orayla ilgili şeyler. "Evde ne pişti?", "Akşam ne yiyeceğim?" diye düşünmüyorum... "Bir sonraki şarkıyı nasıl söyleyeceğim" diye düşünüyorum mesela. Ben bir de ortama çok hakimim. Gözlemlerim her tarafı. İzleyicilere takılırım, en arkalarda birbiriyle tartışan iki insana takılabilirim mesela. Bir konserimde aynı şekilde çok uzakta kavga eden iki kişi görmüştüm, şarkı da söylüyorum bir taraftan, hemen nakarata geçtim: "Hep beraber söyleyelim burayı" dedim. Kavga edenler bir anda dönüp şarkıya eşlik etmeye başladılar. Kontrol etmek lazım etrafı.
‘Kişiye Özel’ yazdığın bir şarkıyı söylerken, aklına geliyor mu o kişi?
Sahnede öyle şeyler gelmiyor aklıma ama stüdyoda geliyor. Orada başka bir şey var, yalnızsın sadece mikrofon ve sen varsın. Zaten bunun için hazırlanmış bir ortam. En gerçek şekilde söylemek lazım. O zaman kişiler aklıma geliyor tabii.
O kişiler biliyorlar mı peki hangi şarkıların kendilerine ithaf edildiğini?
Bilmiyorlardır canım...
Tahmin ediyorlardır en azından...
Herkes üstleniyor bir şeyler ama o gerçeği bir tek ben biliyorum.
Şarkı sözleri ile ilgili son olarak ‘İstanbul Benden Büyük’ü dinlerken bir şey düşündüm... Hani bazen elinin kolunun bağlı olduğu zamanlar olur, koskoca İstanbul diyoruz, birini çok görmek istiyorsun, göremiyorsun ama bazen de karşına çıkıveriyor... Sen böyle şeyleri neye bağlarsın? Kadere mi yoksa bir şeyi çok istemeye mi?
O hakikaten ilginç bir durum. Benim çok arkadaşımın başına geldi, benim pek gelmedi. Ama dediğin doğru, o bizim üstümüzde bir olay. Bir şeyi çok istemeye bağlı. Ben ona inanırım. Çok isteyip evde oturmakla da olmaz tabii. Tesadüfi şeyler de bizim üstümüzde gelişiyor bazen.
Bu durumda kaderci misin?
Çok fazla değilim. Şansa inanırım ama hissettiğim, içimden gelen, aklıma yatan şeyleri yaparım ve onların hayatıma yön verdiğine inanırım. "Herkes kendi kaderini belirler" fikrine daha çok inanırım. Belki de yanlış düşünüyorum bilmiyorum.
Fala inanıyor musun?
Astrolojiye inanıyorum cidden ama öyle kahve falına falan inanmam. Hatta hiç baktırmadım bile.
Yıldız haritanı çıkartsalar ve olacakları söyleseler, hayatını o yönde değiştirir misin?
Yok, o kadar da değil. Burçlara ve insanların özelliklerini yansıttığına inanırım. Mesela ben bir Koç burcu olarak, burcumun tüm özelliklerini taşıyorum. Tamamen temsil ediyorum, astroloji kısmına inanıyorum ama hayatımı da değiştirmem. Daha çok aklıma ve hislerime göre hareket ederim.
2012 yılında Dünya’ya çarpacağı iddia edilen Marduk Yıldızı hakkında ne düşünüyorsun? Kıyamet gibi bir şey olacak, olacakları düşünüce bir boş vermişlik oluyor mu sende? Nasılsa yok olacağız diyor musun?
Ölümse söylediğin şey...
Ölüm tabii ama bireyin değil, tüm düzenin yok oluşu...
Bütünden bahsediyorsun ama birey olarak da düşünecek olursak, yarın yok olabilirsin. O kadar ince bir çizgi ki o, yarın için planladığın hiçbir şeyin önemi olmuyor o zaman. Bireysel olarak da herkes böyle bir tehlike altında olduğu için, ben strese giremem bu konuda. Dur bir görelim bakalım 2012’yi.
Rock piyasasında son bir yıl içinde büyük bir patlama oldu. Sen de farklı bir tarzdasın. Endişeleniyor musun?
Ben başından beri hep söylerim, benim de çok ilgim var rock’a. Demolarım hep rock üzerineydi bu işe başlama aşamasında. Dünyada da rock trendi patladı. Türkiye’de yakın takipte olduğu için biz de bu sürece girdik. Ben çok mutluyum bu durumdan.
Tarzını değiştirmeyi düşünüyor musun?
Dünyaları yeniden keşfedecek bir değişiklik yapmayı düşünmüyorum. Beste kısmı çok fazla değişemez zaten... O benim içimde olan bir şey. Oturmuş bir şey. Birbirinden farklı ama yakın iki sound yaptık ama üçüncü albümde mutlaka bir değişiklik yapılması gerekiyor diye düşünüyorum.
Beste yapanın değişiklik yapması zor zaten...
Herkesin bir tarzı vardır ama değişiklik alt yapıda olur, aranjmanla olur. Üçüncü albümde yapacağız bunu, 2003 yılından belliydi, prodüktörümle yaptığımız  planlar arasında bu da vardı. 
Bugüne kadar bir kaybın oldu mu sence?
Sevdiğim insanlardan ölüm anlamında bir kaybım olmadı ama en büyük kaybım bence birinci albümün şu an müzik marketlerde olamaması... Bu en büyük kayıptı benim için. O albümde daha keşfedilmemiş bir sürü şarkı olduğuna inanıyorum.
Sıkıntılı olduğun zamanlarda kendini nasıl telkin ediyorsun?
Çok ilginçtir ben bir gün boyunca sabahtan akşama kadar ya çok mutlu olurum ya da tam tersi, sıkıntılı. Atamam üzerimden o ruh halini. Bazı şeyleri dibine kadar yaşayan bir insanımdır ve sıkıntılıysam ondan kurtulmam da ertesi güne kadar sürer genelde.
Mutlu başladığın gün içinde canını sıkacakbir olay olsa ne yaparsın?
Birkaç formülü var onun. Çok sevdiğim bir CD dinlerim, uygun ortam varsa. Friend’s dizisini izlerim, çok sevdiğim bir dizidir. Konudan uzaklaşmaya çalışırım. Günlük sıkıntılar için geçerli bunlar tabii. Daha büyük sorunlarda annem yardımcı olur bana. Onun fikirleri, telkinleri beni her zaman rahatlatmıştır.
Küçüklükten kalma bir alışkanlığın var mı Yalın?
Kesin vardır, düşünmek lazım... Annemin kollarıyla oynamayı çok severdim ‘hala oynuyor muyum’ diye düşünüyorum da, çok fazla göremiyorum artık annemi yoğunluktan... Ama gördüğümde oynarım.
Yalnız mı yaşıyorsun?
Hayır, ailemle yaşıyorum ve buna rağmen eskisi kadar sık görüşemiyoruz.
Birine nasıl güvenmeye başlarsın?
Ben görür görmez güvenirim. Zaman falan gerekmez ama ileride yanlışlar yaparsa, yavaş yavaş güvenimi kaybetmeye başlarım. Bazen ilk görüşte güvenmediğim de olur... Ama çok nadir.
Güvenin nasıl kaybolur?
Yalan ve iki yüzlülük yüzünden. Çabuk silerim böyle durumlarda.
Çevrende sana yakın olanlar en çok hangi yönlerini seviyordur?
Samimi ve doğalımdır. Çevremdekileri o an mutsuz olsam da mutlu etmeyi severim. Onlara karşı ince düşünmeyi severim.
Sevmedikleri huyun?
Çabuk panik yaparım. Rahatsızım o konuda. Bunu sevmediklerini biliyorum, hatta bundan eminim diyebilirim.
Buzdolabından kesinlikle eksik olmayan ne vardır?
Şeftalili buzlu çay. Limonlu değil, illa ki şeftalili... Niye bilmiyorum.
Konserler vardır herhalde önümüzdeki günlerde... Ne zaman? Nerede?
İstanbul, Ankara, İzmir’de albüm tanıtım konserlerimiz olacak. 23 Mayıs’ta Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda bir konserimiz var, onun dışında mayıs ayı boyunca üniversiteler kapsamında festival konserleri olacak ki, benim en çok keyif aldığım konserlerdir, keyifle bekliyorum.     

0 comments:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Blogger Templates